Yazı

ZOR

Bir şey var iken yok kabul etmek

Ya da var olduğunu bildiğini yoklaştırmaya çalışmak…

Kafandan , yüreğinden çıkmasına çabalamak…

Çıkmayacağını bilmek ama belki unuturum diye kendini kandırmak

Zor…

Olmayacak bir şeyi oldurmaya uğraşmak

Yürümeyecek arabayı yürütmek gibi…

İtelersin belki bir zaman ama neticede motor asla çalışmayacaksa itmenin anlamsızlığını da bilirsin hani…Yine de itelersin bir müddet. Yorulursun…Ümidini kesersin sonunda, bırakırsın. Kollarının kasları ağrır birkaç gün. Bu ağrı anımsatır sana yaptığını…

Yürekle ilgili olan ağrıyı anlatmayacağım. Her yüreğin ağrısı kendine…

Zor …

Kendini kandırmak.

Ve kendini kandırırken birilerini de sana inansınlar diye kandırmaya uğraşmak…

Oysa sen kendini ikna edemedin ki…

Nasıl kandırabilirsin bir başkasını? Başkalarını?

Zor

Sahteleşmek

Tek doğruyu bilirken

Hücrelerine işlemişken doğruluk, vazgeçmiş gibi yapmak

Beyninin kıvrımlarında hapsetmeye çalışmak.

Maskeler takmak bir süre. Oysa maskenin ardındaki sensin.

Zor

Aklın ve beynin, kalbe ters düşmesine devam etmek

Oysa bir ve beraber olduklarında huzurla uyuyabilirdin önceleri.

Zor

Kendinle kavgalı olmak

Bilmek, bilmemekten gelmeye çalışmak ya da öyle göstermek.

Bildiğini bilmiyormuş gibi yaparken içinde kıvrım kıvrım kıvrılarak kafasını yüreğine uzatan o yılanı fark edip, kafasını kesmeye kıyamamak.

Zor,

Uzakta olmak…

Yakınlaşmayı delicesine isterken uzaklığı belki bir anlamda kalkan yapmak.

Ya da yakına gelince uzaktan görünür muhteşemliğin ince detaylarda kaybolduğunu anlamak…

Nice uzaklar var yakın gibi, nice yakınlar var öylesi ırak…

Zor

Uçurumdan yuvarlanmaktaymış gibi olmak.

Bir dala tutunmak çaresizce.

Düşmemek adına ya da o bilinmeyen çukura çekilmemek adına o dala sımsıkı sarılırken kendinle yüzleşmek.

Hangisi doğru?

Düşmemek için mi sarılmak ? Çekilmemek için mi?

Ki çekilmeye çalışıldığın o çukurun bataklık olduğunu ya da senin cehennemin olduğunu biliyorsun. Belki de çoktan o cehennemde yanmaktasın.

Zor

Sabahı beklerken akşamı etmek…Zaman nasıl geçti bilememek..Ardından geçen zamana ve kendine kızmak, pişmanlık ve mutluluğun kallavi bir kahvenin telvesi gibi içine çöktüğünü hissederken, terk etmeyi, kaçmayı düşlemek.

Oysa kolay değildir kendinden kaçmak. Nereye gidersen senle gelecek çünkü gölgenden yakın.

Zor

Değersiz gördüğün/sandığın bir taşı fırlatıp atmak

Değerliyse diye ikilem içindesin zira.

Çünkü biliyorsun kendinden kattıklarını.

Ya Onu, sence değersiz kılan özelliklerin sende de olduğunu bilmektesin.

Ya da taş yerinde ağırdır demektesin.

 

Oysa bilmiyorsun sendeki mücevheri gören başka gözleri.

Bildiğini sanıyorsun ama bilmiyorsun.

Hani bir şiir var ya; tıpkı onun işaret ettiği noktada durmaktasın.

Cihân-ârâ cihân içindedür, ârâyı bilmezler.

Ol mâhîler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler"

Zor

Birinde görüp hoşlanmadığını, kötü olduğunu bile bile kendine yapıştırarak bir başkasına yapmak.

Bunu yaparken tertemiz sayfalara kara mürekkep dökmekle yapılanın örtüleceğini sanmakla beraber o sayfaya yeni bir başlangıcı da yazmaya çabalamak...

Zor

hem yapmak, hem yıkmak

beyhude zamanlarda gezinmek

deniz kıyısında kumlara yazmak doğruyu.

 

Biliyorsun ki yazdığın doğru az sonra gelen dalgayla silinip yitecek ve yazdığın doğruyu sadece sen bileceksin.

Ama bir yandan da kuma bile olsa yazdığın için rahatlayacaksın.

Sonra şiirler yazacaksın sayfalarca

İsyanlara gebe şiirler.

Altına bir not düşeceksin çaresiz.

“kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde

bileyim hangi suyun sakasıyım Ya Rabbelalemin”

 

Çiğdem Altınöz - 05.Kasım.2007