Yazı

RÜYALAR GERÇEK OLSA

Yetmişli yıllarda Üsküdar'da otururduk. Evimiz caddeden 25-30 metre yukarıda bir tepedeydi. Caddeye kadar taş merdivenlerden inerdik. 
Evimizin tam karşısında , geniş bostanlardan sonra yükselen, Toygar tepesi denilen bir tepe vardı. 

İşte genç kızlığa adım attığım zaman diliminde yaşadığım bu evde bir rüya gördüm. Bu öyle bir rüya ki bu gün bile gördüğüm o gece rüyamın tesiri ile uyanışımda ne hissettiysem aynı duyguları tekrar tekrar yaşatıyor bana. 

Bilmem sizlerin de böyle içe işleyen ve yıllar sonra bile unutulmayacak türden rüyalarınız var mı? 
Ben bu rüyamı sizlerle paylaşmak istedim. 
Siz de kendinize ait olanları paylaşmak ister misiniz? 
Sözü uzatmadan rüyama geçeyim... 


Bir ses çağırıyor beni...Uykumun en derin yerinde iken bu ses yankılanıyor kulaklarımda ve yataktan fırlıyorum. 
Ne garip hiç korku duymuyorum. 
Kalkıp dışarı çıkıyorum. 

Evimizin karşısındaki tepenin tam üzerinde sarımsı harelerle süslü tepsi gibi kocaman bir ay doğmuş... öyle büyük ve yakın ki sanki uzansam dokunuvereceğim... 

Etraf gündüz misali bir aydınlıkta ama ay ışığı aydınlığını bilirsiniz ya hani, işte onun içine biraz da altın tozu serpilmişçesine sarımsı bir aydınlık... 

Her şeyi çok net görmek mümkün... 

Ses yine duyuluyor... 
Biri beni çağırıyor ama ne ortada biri var ne de ben ne yöne gideceğimi bilecek haldeyim... 

Taş merdivenlerden hızla iniyor ve caddeye çıkıyorum. Sanki bir şey çekiyor beni. 

Sola dönüp yüz metre yürüyorum. 

Orada çok eskiden yapılmış bir çeşme var. 
Ama çeşmenin yapılma biçimi Kabe yapısında Yani küp şeklinde bir yapı...Tek farkı boyut olarak biraz küçük olması ve kırmızı tuğla görüntüsünde...üzerinde öyle çeşmelere has süsler de yok. 

(Bu anlattığım gerçek çeşmedir ve Üsküdar'da Valide-i Atik mahallesinde olan bir çeşmedir. Şimdi hala orada mı yoksa zamana yenilip yıkıldı mı bilemiyorum ) 

Çeşmeye doğru yürüdüğümde gözlerim kamaşıyor ışıktan. 
Zira o eski çeşme değişmiş ,yerine üç dört merdivenle çıkılan nur deryası bir yer olmuş...ışıklı bir oda olmuş...kapısı ardına kadar açık . 
Nurlu bir ışık içeriden dışarıya taşıyor. O kadar parlak ve cezbedici bir ışık ki insan bakmakta zorlanıyor. 

Merdivenlere doğru yürürken içeriden nurlu, hem içeriden taşan ışık yüzünden hem de içeriden çıkanın yaydığı ışık yüzünden yüzünü göremediğim biri çıkıyor. 
Işık o kadar görkemli ki sendeliyor merdivenin üçüncü basamağına yığılıyorum. 

Kafamı kaldırıp bakamıyorum...O nurlu kişinin giysisinin eteklerine kapanıyorum. Giysi derken padişahların yere kadar uzanan hırkaları gibi bir şey yüzüme değen ama üzerinde anlatılamaz güzellikte mücevherler ışıldıyor. 

Nefesim kesiliyor ama son bir gayretle soruyorum. 
- Beni çağıran sen misin? 
- Sen kimsin ? 

O an duyduğum sesin güzelliğini, içime doldurduğu o muhteşem duyguyu kelimelerle anlatabilmem imkansız. 

Ses cevap veriyor o muhteşem ses tonuyla üç kez... 

- Ben senin peygamberinim 

- Ben senin peygamberinim 

- Ben senin peygamberinim 
 

Çiğdem ALTINÖZ - 15/01/2008

 



„Elhamdü lillâahillezii ahyâanâa ba'de mâa emâatenâa ve ileyhil ba'sü vennüsuur.“ 

„Hamd olsun o Allâh'a ki, öldükten sonra bizi diriltti. Öldükten sonra dirilip hasrolmak (toplanmak) onadir.“