Yazı

ÖZLEDİM

Mezarlığın kıyıcığında yaşlı gözlerle bakıyorum.

Mezarın başı kalabalık bir şey gözükmüyor.

Sonra yanıma geliyor birileri, “ gömülüyor” diyorlar.

İçerim sızlıyor.

Üzerine atılan her toprak Onu alıp götürüyor bir daha dönmemecesine.

Yaşlarımı silmeye takatim yok, bacaklarım titriyor.

.
Az sonra mezar başındaki kalabalık geri çekiliyor.

Hoca efendi bir başına kalıyor

- Talkını veriyor” diyorlar.

Her şey beş dakika olup bitiveriyor sanki.

Sonrası…

El sıkışmalar, başsağlığı dilekleri, sarılmalar, ağlaşmalar ve eve dönüş.

Ev kalabalık.


Bir odada başları bembeyaz örtülü kadınlar diğer odada soluk ve üzgün yüzlü adamlar.

Mutfakta ise anlamsız bir telaş…
.
Bazıları duvarları seyrediyor, bazıları kütüphaneyi.

Bir çocuk ağlıyor, hemen “sus” diyorlar.

Biraz gülsuyu kokusu, biraz ter ve ayak kokusu karışıyor havaya.
.
Gelenler oluyor, gidenler oluyor.

Evin kapısı ardına kadar açık.

Her gelen hiçbir şey demeden oturuyor önce.

Kısa bir sessizlik ardından hafiften mırıldanmalar, soru sormalar, kısa, kesik, acılı cevaplar.

Gelen gideceğine yakın ne söylenmesi gerekiyorsa onu söylüyor, geri geri giderek çıkıyor kapıdan.

Kocaman siniler kuruluyor odanın ortasına.

Üzerinde dizili etli ekmekler, çorba tası, tepeleme dolu bir tabak pilav, et yahni bile var…

ve bir dolu kaşık…

Doluşuyorlar sofraya insancıklar…adetten ya yiyorlar…

Onlar kalkıyor başkaları oturuyor…

Oturmak istemeyenlere ise ısrar üstüne ısrar…

Sofraya yeniden geliyor yemekler, yine yeniyor

Yine…yine…yine ve nedense?

.
Ara ara yaşlılar Kur’an’dan bazı ayetleri okuyorlar boğuk, iç acıtıcı bir sesle.

Ağlayanlar oluyor…Allah diye haykıranlar oluyor…
.
Kaç kişi geldi, kaç kişi gitti bilmiyorum.

Bazen bir grup halinde geliyorlar.

Kimi takım elbiseli, kara gözlükler takmış, parfüm kokulu o alışılagelmiş simalar…

Kimiyse hep boş olan zamanlarını geçirdikleri kahveden üzerlerine sinmiş o bildik kokulu elbiseleri, delik veya yamalı çorapları, ütüsüz pantolonları, başlarında kasketleri olanlar.
.
Tepsiler dolusu çaylar geliyor şimdi.

Odayı buram buram demli çay kokusu sarıyor.

Ardından nescafe fincanları dolu bir tepsi uzanıyor kapıdan.

Sütlü, bol şekerli yapmışlardır eminim.
.
Görünürde her şey tamam, her şey yerli yerinde.

Camın önündeki oymalı sehpada yakın gözlükleri,

Birkaç ilaç kutusu, lavanta kolonyası

Çalışma masasının üzerindeki dolma kalem, not defteri, açılmamış mektuplar

Odanın kapısında teki ters dönmüş terlik,

Sadece oymalı sehpanın yanındaki “o koltuk “ boş.

 

Çiğdem ALTINÖZ - 24/07/2007