Yazı

Kendimle Kavgam ve Afyon'a sevdam...

Kendimle kavgalıyım dedim ya , diğeri Afyonkarahisar'dan bahsederek devreye giriyor hemen.

- Boşver siyaseti filan , sen şiirler yaz. Bak bahar geldi. Belediye larvaları yerinde öldürmek için ilaçlama başlattı, akar, kokar çay tarih oluyor, haşerat Afyon’u terk edecek, yakında çöp sorunu diye bir şeyler de kalmayacak zira katı atık tesisi için ihale bile yapıldı. Bundan sonra bulvarlara renk renk mevsim çiçekleri de dikerler, ardından yaz gelir Fuar olur, Hıdırlık faslı başlar, Başkanımız, hanımı ile en ön sıralarda el çırpar, mikrofon uzatılınca deruni sesi ile Türk musikisinden en anlamlı, en duygulu şarkıları söyler. Havaalanımız olmasa bile çok yakında uçurulacağız da...

Bundan iyisi Ş(H)amm’da kayısı” diyor.

O ses öyle diyor ama diğer ses bu sözlere kanamıyor nedense. Hemen kendi cenahından gördüklerini sıralıyor peşpeşe…

- Aman her yıl ilaçlama yapılıyor ama , o ilaçların aksi tesiri midir nedir kara sineklerin iriliğine erişen sivri sinekler gece gündüz demeden şişliyor insanı. Kara sinekler ise pencerelerde tel yoksa beyaz duvarlarda mozaik görüntüsü vermeye devam ediyor, kökleri kazınamıyor.

- Hem ihale yapıldı diyorsun ama ihaleyi kim aldı, kaça yapılacak o bile belli değil. Belki başkanın canı sıkılır onu da iptal ediverir belli mi olur? Nasılsa Çevre Birliğini belediyeye bağlı bir birimmişcesine keyfince idare ediyor.

- Afyon her yıl çiçeklere bürünüyor ama şu meşhur kentsel dönüşüm işi olur da koca koca binalar dikilirse zaten az esen rüzgar iyiden kesilecek. Kirli havayı emecek yeterli ağaç olmazsa, şehrin ciğerlerine önem verilmezse neyleyim yazın açan çiçeği ?Her sıcak yazın bir de isli, sisli karakışı var.

- Bak her sözüme bir kulp taktın ama Başkanın musiki sevdasına diyecek söz bulamadın” diyor öteki.

- Buna ne diyeyim ki? Kalıcı bir eser bırakmayı hedeflemeyenler, zamanı bu tür hoşluklarla doldurmaya gayret eder, vatandaşa bir nevi “cambaza bak” politikası uygularlar.

Diğer ses son bir çırpınışla pek değerli muhtarlarımızın Başkanı öve öve bitiremediklerini, hatta plaketler verip, başarılarından dolayı kutladıklarını filan ima ediyor.

SİT kapsamına giren 22 mahalledeki tarihi ve kültürel değeri olmayan evlerin koruma alanından çıkarılması konusunda o mahallelerin muhtarlarının talepleri geliveriyor hemen aklıma...

Bu mahalleler nerede? Şehrin göbeğinde.

Şimdi eski püskü görünümlü , yıkıldım yıkılacak bir eve alıcı olsak şu an ki fiyatı ne kadar, SİT kapsamından çıkarıldığında fırlayıverecek fiyat ne kadar?

Bu bir rant meselesi.

Çıkarı olanlar elbette yağlayacak, ballayacak ki işi görülsün. Cukkalar cebe girsin, isteyen istediğini alsın, ondan sonra bakarız öne düşen saça, ak mı kara mı diye.

Üstelik düşünsenize şöyle, bir mahallede bir takım evler eski tarzda otantik görünümlü, bazıları ise beton. Ne kadar itici bir manzara değil mi? (Eski Valimiz Muzaffer Dilek beyefendiyi saygıyla anıyorum, Onun korumaya çalıştıklarını birileri yıkmayı düşünürken, sokağa isminin verilmesi düşündürücü değil mi?)

Sit alanından çıkarmayı teklif etmek yerine o bölgeleri daha çok korumayı, onarmayı gerek turizme kazandırmayı , gerekse yıllarca yaşatılan kültürü yok etmemeyi hedeflemek, o bölgelerde yaşayan ve evinin halinden memnun olmayan vatandaşlara ise başka bir yerde daha güzel evler yapıp vermek, bir anlamda o bölgeleri kamulaştırıp koruma altına almak en güzel davranış olmaz mı?

Eski Afyon evlerini otantik hali ile koruyup, her onarılan evi para kazandıracak önerilerle kiraya vererek belediyeye gelir de sağlanabilir.

Gözlerinizi kapayıp böyle bir yerde yürüdüğünüzü düşünün.

Bu mahallelerde araba yok.Yayan ya da faytonla gezebilirsiniz.

Kimi evlerin önü tamamen çiçeklerle bezenmiş, kiminin önünde olan küçücük masalarda, hasır taburelerde oturuyorsunuz, mis gibi demli bir çay içerek eski Afyon’u hissediyorsunuz.

Kimi evin içine giriyor eski eşyalar alabiliyorsunuz. Bazı evler kütüphane olmuş, bazıları müze (ama AYTAM'ın hedeflediği gibi)...Bazı sokaklarda ressamlar bu evleri resmediyor, bazı sokaklarda tek atın çektiği iki kişilik minik faytonlar turistleri gezdiriyor.

Eski çarşıdan , Bedestenden geçip, bir başka Afyon’u yudum yudum içiyorsunuz. Kaleyi elinizle tutacakmışsınız gibi hissediyor, o mahallelerdeki fırınlarda pişen mis gibi ekmek kokusunu duyarak yine eski bir Türk evinde yemeğinizi yiyebiliyorsunuz.

O leziz ekmeklerden almak isterseniz sokakta satışın kesinlikle yasaklandığı, ekmek satıcılarına tahsis edilen evlerden tertemiz, ambalajlı ekmeğinizi de alabiliyorsunuz.

Yine yöresel kıyafetler giymiş güler yüzlü bir kızımızın sunduğu köpüklü kahveyi pencere kenarındaki dantelli yastığa yaslanıp yudumlayarak o anın tadını çıkarıyorsunuz.

İlle de Afyon konağına gitmeye gerek kalmıyor anlayacağınız.

Mezarlığa baka baka kahve içmektense dar ama sevimli sokaklara bakarak, eski evleri sindire sindire seyrederek kahve içmenin tadı daha farklı olmaz mı?

Yine bazı evler Afyon'lu hanımların kendi aralarında tertipledikleri günleri yapmasına, bazıları dermek toplantılarına tahsis edilmiş. Hepsinden ufak ücretler alınarak yine bir gelir elde edilebiliyor.

Bir sokak kuyumcu, gümüşçü, bakırcılara ayrılmış olsa buralara gelen olmaz mı? Bahçeli evler, bahçesiz evler her biri kendi çapında kullanılarak akılcı bir plânlama ile geri kazandırılamaz mı?

Yine bu evlerin bir kısmı yurtdışından gelen turistlerin ailecek kalabilecekleri şekilde hazırlanabilir.Hatta internet üzerinden yapılan tanıtımla tatil için karşılıklı ev değişim projeleri bile uygulanabilir.

Tabi tüm bunlar benim düşüm.

Kimseden oy beklentim, politika ve politikacı ile bir alış verişim olmadığı için ben işin sanatsal boyutunu önemsiyor, kültürün gelecek nesillere devamı adına bu hayalleri kuruyorum.

Üstelik ben Afyonkarahisar'lı değilken bu şehir için bunları hayal edebiliyorum da, buranın yerlisi niye yıkmayı, koca koca binalar dikmeyi, dönüştüreceğim diye şehrin güzelim dokusunu mahvetmeyi düşünüyor anlamam mümkün değil...

İçimdeki diğer ses susup kalıyor.

Esasen yanılıp da konuşsa şu kenti dönüştürecek yerin imar plânındaki hatalı boyama faslından başlayıp, şoför esnafının sinirlerini geren ihaleye kadar söyleyecek çok sözüm var ama Allah’tan olacak o susuyor da kendimle kavgam son buluyor.

Haydi ben kavgamı bitirdim diyelim.

Peki Afyonkarahisar’ın kendisi ile kavgası ne olacak?

Cambaza bak türünden sucuk savaşları başlatılmasa, uçtuk uçuyoruz, uçacağız gibi hamasi söylemlerle insanlar kandırılmaya çalışılmasa ve en önemlisi "Birlik olun" demekle birlik olunabilseydi….

"Bana ilk işimi O verdi, ata dostum, bende hakkı çoktur" denilen kadim dostların, kırk küsur yıllık arkadaşların, ağabey denilenlerin, dertleşilen, gereğinde her türlü yardım alınanların ayakları, Ali Cengiz oyunları ile kaydırılmaz, gözlerinin içine bakıla bakıla hakları gasp edilmezdi...

Afyonkarahisar halkı dört yıldır önüne serilen bu ahde vefasızlıkları ve seçime kadarki sürede süratle çoğalması muhtemel örnekleri iyice düşünerek, kavgasını öyle vermelidir.

 

Çiğdem Altınöz  -  15/03/2008