Yazı

İstanbul'da akşam

Akşam İstanbul’un üzerine tül tül inmeye başlamıştı artık.

Bulutlar güneşin rengini aldılar önce.

Sonra o büyülü zaman başladı.

Deniz, suda boğulan kırmızının, yeşilin ve mavinin her tonuna bezenerek günü yolculamaya, geceye hoş geldin demeye hazırlanıyordu.

Gökyüzü sarının, pembenin, eflatunun, mavinin ve beyazın mutlu dansına tanık oluyordu. Öyle bir andı ki bu... 

Sanki bir başka zaman, başka bir dünya.

Bilinmeyen gizli bir dünyaya yolculuk gibi. 

Kutsal bir tören gibi.

Akşamsefaları, hanım elleri, yasemin kokuları biri birleriyle yarışır gibi havaya karışıyor, kumrular ötüşüyor, martılar gelin gibi süzülerek denize yaklaşıp, zarif bir dalış yapıyor ve havalanıp bilinmeyen bir diyara gider gibi gözden kayboluyorlar, geçen vapurun dumanı o renk cümbüşüne utanarak karışırken, bu görkemli törenin bir parçası misali süzülüp gidiyor, bulutlar kenarları altın yaldızla işlenmiş danteller gibi görünürken, zarafetle renk değişimine ayak uyduruyorlardı.

Gökyüzü önce kavuniçi sonra yavruağzı pembe daha sonra eflatun oluyordu.

Eflatun hâkimiyeti gitgide mor, lacivert ve siyahın raksı ile kaybolurken, evlerin ışıkları tek tek yanmaya başlıyordu. 

İşte bu an, muazzam bir andı.

 

Sanki gökyüzünün bu rengârenk elbisesinde inci düğmeler gibi parıldamaya başlayan lambalar, yıldızların küçük kardeşleri gibiydiler. 

Dünyanın dili lal oluyor, tabiat o haşmetli diliyle zikrini tamamlıyordu. Usul usul çöken akşam sihirli bir bulut gibi kaplıyordu ortalığı.

Cami minareleri buğulu sisin içinde zarif bir siluet halinde görünüyordu. 

 

Değerli yazar Jale Sancak hanımefendinin talebesi olduğumdan  11/03/2015 tarihinde  "betimleme örneği yazın" şeklindeki ödevine istinaden yazılmıştır