Yazı

Götürene Maşallah, götüremeyene İnşallah…

Dün gece Ali Kırca Siyaset Meydanında Türkiye’nin gerçek gündemini konuşalım diyerek konusunu “ekonomi” olarak seçmişti.

İyi de etmiş.

Birbirinden bilgili konuklar ülkemizin geçmişten bu güne ekonomik durumunu anlattılar, bilgilendik.

Konuşmacılardan birisi önceleri CNNTURK televizyonunda öğlen kuşağında izlediğim ve bilgisini takdir ettiğim Yiğit Bulut’tu.

Yiğit Bulut her zamanki kıvrak zekası ve anlaşılır üslubuyla seri halde durumu özetledi. Sözlerinin doğruluğu da Sinan Aygün’ün verdiği rakamlarla tescillendi.

Prof.Osman Altuğ ise o tatlı anlatımıyla hali pür melalimizi gözler önüne serdi.

 

Bu konuşmadan ne mi anladım?

Battığımızı…

Aslında kendi geçim durumuma bakarak ülkenin ekonomisini az çok tahmin edebiliyordum ama tam konduramıyordum doğrusu. Hani umut fakirin ekmeği misali…

 

Ülkemize sıcak para getiren (100 milyon dolar) bir Yunan emeklilik fonunun üç yılda havadan büyük para kazandığını (125 milyon dolar kadarcık) , ülkemin şu andaki dış borcu kadar faiz ödediğini.(Dört yüz küsur milyar dolar), parası olanın düdüğünü çalmaya devam ettiği anlatıldı.

Hatta demokrasimizin adının demokrasi değil, PARAkrasi olduğu vurgulandı.

 

Nedense konuşmacıları dinlerken aklıma Prof.Dr.Necmettin Erbakan geliverdi.

 

Bir zamanlar Erbakan hoca faizin haram oluşundan bahsederek, ülkemize büyük zarar verdiğini söyler, hatta parmağını sallayarak “sizi gidi rantiyeciler” derdi.

Milli görüşü savunur, sanayi hamlesine önem verdiğini vurgular, devletin parasının bir havuzda toplanmasının önemini anlatarak, dış dünyadan alınan borçlar yüzünden ülkemizin faiz ödemekle hiçbir zaman ileri gidemeyeceğini hatırlatır dururdu konuşmalarında.

Bazıları için bu sözler, tehlikeli söylemlerdi. Derhal bir şeyler bulunmalı, bir kulp takılıp O ve etrafındakiler “elimine” edilmeliydi.

Bir düşünün bakalım.

O zamanlardan aklımızda ne kaldı? (Bizler için balık hafızalı diyorlar ya)

Köşkte iftar yemeği, arka bahçe, imam hatipliler, türban, irtica, Aczimendiler, Fadime Şahin, Hizbullah, İslam Cumhuriyeti, İran’a benzemek, Sincan ve tanklar…

Sonra?

Parti kapatmalar , yeni partiler, bölünmeler, kayıp trilyon davası…

Sonra AK partinin doğuşu…şiirler, hapislikler, zirveye gelişler…

Ah bir de Erbakan hocanın fıldır fıldır dönen zeka dolu gözleri.

Sonra;

Amerika’dan koşa koşa gelen Derviş sayesinde sürdürülebilir borçlanmamızın devamı…

Gece yarısı Ecevit’i ziyaret eden AB organizatörleri…

Zorlayın hafızanızı biraz daha…

Bir gecede göçen ekonomi.

Batan bankalar, hortumcular, bir anda fakirleşen halk, bir gecede zenginleşen belli bir kesim. Her yıl çoğalan, torunlarımıza sarkan, kurtulamadığımız borçlar.

“Uçtu uçtu anayasa uçtu.”

O tarihten bu yana olan gelişmeler de gözümüzün önünde cereyan ederken bizler seyirciler olarak seyretmekten bıkmıyoruz.Zira bize biçilen gömlek seyir gömleği…

Biz seçmenler olarak , bazen partileri cezalandırsak da yüceltsek de ekonomik açıdan kurulmuş tezgâh değişmiyor. Çark hep başkalarından yana dönerken bizler dişlilerin arasında ezilenler olmaya devamdayız.

Birileri ise yıllardır “Hababam sınıfı ile Kemal Sunal filmlerini bize seyrettirmekten bıkmıyorlar. Onlara göre baktıkları noktadan gördükleri , hatta bazı köşe kadılarının köşelerinde yazmaktan zevk aldıkları, aşağılamaktan çekinmedikleri “Göbeğini kaşıyan Adam”larmışız ya…

 

Bu ve benzer terimlerle damgaladıkları çoğunluğa biçtikleri gömlekle sürdürdükleri “cambaza bak” oyunları, aslında kendi çarklarının dönmesinin devamını arzulamalarından başka bir şey değil.

Osman hoca ise Siyaset Meydanında noktayı koydu ve şimdiki halimizi çok güzel özetledi.

“Götürene Maşallah, götüremeyene İnşallah…”

 

İşte o malı götürenleri, götürülmesine maşa olanları, köşesini, koltuğunu, konumunu kaybetmek istemeyenleri, Vatan, Millet, Laiklik, Atatürk, Bayrak edebiyatını yıllardır dillerinden düşürmeyenleri, üretmeden tüketmeye, paradan para kazanmaya rağbet edenleri düşündüm bir an…

Dedim ya aklıma Erbakan hoca düştü diye.

Tesadüf bu ya bir haber portalında “Erbakan’ın ev hapsi başlıyor” haberini de okudum. Kendisiyle hiç karşılaşmadım, fazlaca tanımam ve yıllarca hakkında yazılan olumsuz yazılardan, söylemlerden midir nedir sevdiğimi de söyleyemem ama yukarıda saydıklarım aklıma düşünce Hocanın şu sözlerinde haklı olduğunu düşünüyor ve hakkını teslim ediyorum.

Sizi gidi rantiyeciler sizi…

 

Çiğdem Altınöz  04/04/2008