Yazı

Bir bayramın düşündürdükleri

Bayramlar özel günlerdir.
Birlik, beraberlik, inanılan milli ve manevi değerlerin, inançların pekişmesi, fertlerin birbirine sevgi ve saygı ile yakınlaşması, ulus olma bilincinin artması, aynı kederi, tasayı veya aynı neşeyi, aynı kıvancı birlikte yaşama gücü vermesi, insanların kaynaşmasını sağlaması gibi pek çok öğeyi bünyesinde toplarlar.
Adı Dini ve Milli Bayram olmuş çok önemi yok. 
Elbette gerek dini bayramların gerekse milli bayramların içerdiği özellikler kendi aralarında farklılıklar arz edebilir ancak konumuz bayramların adlarını, neyi kapsadıklarını, neden bayram olarak kutladığımızı irdelemek değil. 
Esasen bu yazıyı okumayı seçenlerin hemen hepsi, her bayramın, ne tür özellikler taşıdığını da çok iyi bilir. 

Bayramın eskisi, yenisi olur mu? Olur elbet.
Yüzyıllardır kutlanılan dini bayramlara eski, Kurtuluş savaşımızdan sonraki bayramlarımıza da yeni bayramlarımız demek pek de yanlış olmayacaktır.
Dini bayramlarla , Milli bayramları ayıran en büyük özellik tarihleridir. Zira dini bayramlar on günlük kaymalarla kutlanıldığından yıllar içinde farklı tarihlere, farklı mevsimlere denk gelir. Milli bayramlarımızın tarihleri de takvimlerde değişik günlerde olabilir.
Neticede ister yazın kutlayalım, ister sonbaharda, ister kışta, bayram bayramdır.
Eğer bayramlar sosyal dayanışma, barış ve kardeşlik şuurunu içeriyorsa, milli ve manevi değerlerin bütününü temsil ediyorsa ki öyledir, bayramları dini, milli diye ayırmadan o günleri bir mutluluk fırsatı olarak değerlendirmekte mutlak fayda vardır.

Şimdi, gelelim neden bu yazıyı yazma gereği duyduğumuza;
Toplum yapısı değiştikçe, bayram algılamaları ve bayramları kutlama usul ve yöntemleri de değişmeye yüz tuttu. Eskiden duyulan heyecanlar giderek azalmaya, bayramlardan dolayı oluşan tatillerin hafta sonu tatili de eklenerek uzatılmasının dört gözle beklenmesine başlandı. Eğer sekiz dokuz günlük bir tatil fırsatı oluşuyorsa hemen gide bilinecek tatil yöreleri araştırılmaya, rezervasyonlar yaptırılmaya başlanılır oldu.
Bu davranışlar bayramın özünü de teşkil eden akraba, eş, dost görüşmelerine engel olmaya , birlik, beraberlik, gönül alma, sevgi, saygı gibi değerleri de zedelemeye başladığı gibi , çocuklarımıza kötü birer örnek olmamıza vesile de oluyor. 
Ama bunun ne kadar farkındayız?

Her bayram öncesi hazırlanan bayraklar camlara, balkonlara özene bezene asılırken, bayram yerlerine, resmi geçitlere heyecanla katılıp, oluşan duygu yoğunluğu ile göz yaşlarımıza hakim olamazken, şimdi evlerin çoğunda bayrak asılmaması da dikkat çekiyor.

Okuduğum bir yazıda “dargınların kucaklaşması, aralarında kin, nefret bulunan kabile, aile ve şahısların, düşmanlık ve husûmet duygularının sevgiye dönüşmesi, küçüklerin büyüklere saygı, büyüklerin küçüklere sevgi göstermesi, hastaların ziyaret edilmesi, verilecek küçük hediyelerle çocukların gönüllerinin alınması, hısım ve akrabanın bir kere daha yeniden kaynaşması, genellikle bayram günlerinde mümkün olmaktadır” diye yazıyordu.

Acı acı gülümsedim okurken.
Dün televizyonda Çankaya köşkünde yapılan bayram resepsiyonuna gelenler ekrana yansıyordu. Bilhassa gelmeyenleri, davet edildiği halde mazeret uydurarak inadına gelmeyenleri düşündüm. 
Cumhurun başı, eşiyle birlikte, ayakta karşıladığı misafirlerine ev sahipliği yapıyordu.

Akşam ise tartışma programlarında askerlerin köşke davetli oldukları halde gelmedikleri, CHP’nin esasen bu daveti Cumhurbaşkanının eşi örtülü diye boykot ettiği, durumu kurtarmak için sadece iki milletvekilinin davete icabet ettiği konuşulmaktaydı.

Devletin üst kademeleri birey olarak isteseler de istemeseler de bir misyon yüklenmiş durumdadırlar. Siyasi partilerin başkanları ve halk tarafından seçilen vekilleri de öyle.

Topluma iyi örnek olmak, kavga eder halde olmamak, bir ahenk içinde devleti idare etmek, gerek milli gerekse dini bayramlarda birlik ve beraberlik içinde olunduğunu ele güne, dosta düşmana göstermek, saygı kurallarına uymak önemlidir ve zannımca yüklenilen misyonun bir parçasıdır.

O zaman dün aynı saatlere denk gelen iki ayrı davet nedir? 
Ya da şöyle soralım:
Cumhuriyet Bayramında, Cumhurun başı davet ettiği halde özellikle gitmemek, aynı saatlere denk gelen bir başka parti düzenlemek hangi amaca hizmet eder?
Verilmek istenen bu çok açık ve net mesaj toplumu kaynaştırmaya mı, ayrışmanın derinleştirilmesine mi yol açar?

Başörtüsü “siyasi simge” imiş ya…Hani kalkıp da gelirlerse başörtüsünü kabul etmiş gibi görünecekler, kendilerine inadına giydirdikleri ve halk tarafından hiç de kabul görmeyen, topluma faydası da olmayan, o misyona ters düşecekler.

Çankaya köşkü de bazılarının siyasi simgesi idi bir zamanlar.
Hem de öyle bir siyasi simge idi ki yapılan bin bir entrikaya rağmen Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olunca “Kalemizi yitirdik” diye hayıflananları da gördük.
Ayıptır, günahtır.

Cumhuriyet kolay kazanılmamıştır.
Kurtuluş savaşını sadece başı açıklar değil, toplumun açığı, kapalısı, şehirlisi, köylüsü hep beraber gerçekleştirmiştir. İş ölmeye gelince başı açık mı kapalı mı diye düşünülmemiştir de kutlamaya gelince mi tavır konur anlaşılır gibi değildir.
Yürünen zorlu yolda her bireyin emeği, kanı, canı vardır ve bu bayram hepimizindir.

Ne askerlerin, ne partililerin ne de bazı kendini bilmezlerin bayramları bayram yapan değerleri alt üst etmeye, gerçek anlamlarını kendi anlamsız korkuları ile saptırmaya çalışmaya hakları yoktur.
 

Çiğdem ALTINÖZ - 30/10/2010